tdaloglu@yahoo.com

İddialı ama tutarsız bir demokrasi nakaratı

HaberTürk

Tülin DALOĞLU

http://www.haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=2444

İRAN’da seçim sonrası yaşanan arbedeler son bulmasa da durum kısmen belirginleşmeye başladı. Muhalif lider Mir Hüseyin Musevi, taraftarlarına “yasal” olmadıkça gösterilere devam etmemeleri çağrısında bulundu. Bu da Mahmud Ahmedinejad’ın zaferini kesinleştiriyor. Şüphesiz ki İran devlet başkanı bu ürkütücü başarısını demokrasiye değil, bürokrasiye borçlu. İçişleri Bakanlığı gibi kurumlarda kadrolaşan Ahmedinejad’a yakın “devrim muhafızları,” sonunun nasıl geleceğini henüz kestiremediğimiz “kanlı” yeni bir dönemin fitilini ateşlediler.

Türkiye’nin, Ahmedinejad’ı alelacele kutlaması “hata” olsa da ağır hasar yaratacak bir adım gibi gözükmüyor. Dışişleri Bakanlığı’nın gecikmeli açıklamasında bu ülkedeki sorunların “demokratik yoldan çözümlenmesine” vurgu yapılması da hatalı başlangıçtan geri adım atıldığını gösteriyor.

Bakanlığın açıklamasında Washington’dan gelen uyarıların rol oynadığı anlaşılıyor. Dahası Washington -Tahran arasında tansiyon yükselirken taraflar arasında diyaloğu kolaylaştıracak birilerine de ihtiyaç var.

Gene de, Türkiye’nin bu krizdeki performansına baktığımızda Bakan Ahmet Davutoğlu’nun, ABD başkentine yaptığı son ziyaretlerde iddia ettiği gibi İran’ı, (Irak’ı, Pakistan’ı ve Afganistan’ı) “en iyi biz biliriz” iddiasına rötuş yapmasında fayda var.

Bu bağlamda, Bakan Davutoğlu’nun, Alman Dergisi Der Spiegel’e geçen hafta verdiği mülakatta “Türkiye, Ortadoğu’da kaos istemiyor,” açıklaması “ütopik” kalıyor. Dahası, Davutoğlu, Batı’yı, “adil ve özgür” bir seçim sandığından çıkan Hamas’ı tanımamakla eleştiriyor, ama Ahmedinejad’ı hangi “demokratik” normda “adil seçilmiş lider” olarak gördüğünü geçiştiriyor. Bu da Türkiye’nin, iddialı ama tutarsız bir demokrasi nakaratının arkasına takıldığını gösteriyor.

En acısı Türkiye, bir “kâğıt parçası veya belgenin” iddia ettiği “darbe” goygoyculuğu ile trajik bir kaosun eşiğindeymiş gibi duruyor. Bırakın Ortadoğu’yu, kendi memleketimizde “barış” ve “huzur” dendiğinde ortak bir “tanımda” birleşemiyoruz.

Tabiatıyla, ABD Başkanı Barack Obama ile Ahmedinejad’ın “barış” kavramlarının örtüştüğünü düşünmek söz konusu değil. Zaten uzmanlar, İran’ın, Amerika’yla “diyalog başlatmak istemediği” için böylesi provokatif bir sürece yöneldiği kanaatinde birleşiyorlar.

Böyle bir kutuplaşma ekseninde ise Davutoğlu, komşularla “sıfır sorun” politikasını yeniden gözden geçirmezse Türkiye’nin arada sıkışması kaçınılmaz olacaktır.

Çok yakında, nükleer silah programını sonlandırma amacıyla İran’a yönelik “yeni yaptırımlar” için düğmeye basılacağından şüphem yok. Bu yaptırımların etkili olabilmesi için Ankara’nın işbirliği şart.

İran’la ticaret hacmi giderek artan Türkiye’nin, böyle bir dönemde Tahran’ın hamiliğine soyunacak olması Batı’yla ilişkilerine kötü bir darbe vurur. Tersinden de İran rejimi, Türkiye’yi “düşmanla işbirlikçi” olarak adlandırabilir.
Özetle, Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya ve bölgenin getirdiği zorluklar göz önde bulundurulduğunda herkesle “sıfır sorun” lüksünü yaşaması mümkün değil. Bazen, iki adım geride durmanın getirisi daha büyük olur.

Ankara’nın, bölgede, Hamas veya Ahmedinejad’la olan ilişkilerinde “diplomatik ayarı” bir kez daha kaçırması Türkiye’ye pahalıya mal olacaktır. Korkarım ki Davutoğlu’nun dış politika vizyonu Türkiye’yi “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinden uzaklaştırıp, bölgenin potansiyel çatışmalarında “doğrudan” taraf yapabilir.

Categories: HaberTürk