Nükleer deliliğin eşiğindeyken
HaberTürk
Tülin DALOĞLU
http://www.haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=1750
PSİKOLOJİ ile ilgilenenler Rorschach testini bileceklerdir. Herman Rors-chach’nın adını alan bu test bireylerin mürekkep lekelerine bakarak yaptıkları yorumlardan yola çıkarak ruh sağlıkları hakkında analiz yapılmasına yardımcı olur. Geçen hafta, Kuzey Kore’nin, yeraltında gerçekleştirdiği nükleer deneme ile başlayan yorumlar dizisinin bu testin siyasal anlamda uygulanışında örnek teşkil ettiği kanaatindeyim.
Bugüne kadar, Kuzey Kore’nin nükleer programı kapsamında uranyum zenginleştirme çabalarının anlamı tartışma konusuydu. Gerçi, bir ülkenin, uranyum zenginleştirme kapasitesine sahip olması illa da bu gücü silah amaçlı kullanacağına “kanıt” teşkil etmiyor. Kim Jong Il’in ülkesi, dünyaya meydan okurcasına gerçekleştirdiği denemelerle hedefin “nükleer silaha sahip” ülkeler kulübünde yer almak olduğunu “netleştirdi.” Rusya ve Çin’den – ilk kez -sert açıklamalar geldi. Moskova ve Pekin, Pyongyang’a “ağır yaptırımlar” uygulanması çağrısında bulundular.
Gazeteci olarak Washington’da, Kuzey Kore ve İran’ın nükleer programları ile ilgili söylemleri izlediğim kadarıyla Amerika’nın bütün “kırmızı çizgiler”inin çiğnendiğini görüyorum. Brookings Ensti-tüsü’nde yapılan bir toplantıda muhafazakar kanadın önde gelen düşünürlerinden Robert Kagan’a bu durumu sordum. Karamsar bir üslupla her ikisinin de artık durdurulamayacak noktada olduklarını savunan Kagan, “Kuzey Kore çok izole bir ülke. İran ise tarihte bölgesel güç olmuş. O yüzden İran (bombayı yaptığında) Basra Körfezinde devrimci bir etkisi olacaktır,” dedi.
Bir dönem Beyaz Saray’da Ulusal Güvenlik Danışmanlığı yapmış Brent Scowcroft ise İran’ın atom bombasına sahip olmasına göz yumulacak olursa beraberinde 30-40 ülkenin birden bu silahlanma yarışına katılacağı inancında. Geçen hafta yaptığımız söyleşide Scowcroft, İran’ın hâlâ durdurulabileceği kanaatinde olduğunu söylemişti.
Rusya ve Çin’in yaptığı açıklamalara bakarak Kagan kadar karamsar olmaya gerek yok belki. Ancak Amerikan Başkanı Barack Obama’nın, Nisan ayında, Prag’da, “nükleer silahsızlanma” üzerine yaptığı konuşmadan bu yana gelen haberler kabul etmeli ki iç açıcı değil. Obama, İran’la “diyalog” süreci başlatma taraftarı olsa da işi zor.
İtalya’nın eski Tahran Büyükelçilerinden Roberto Toscano, Brookings’deki panelde, İran’ın dış politikasını üç başlık altında topladı. Toscano, “Dış çemberde, din var. İç çemberde emperyalizme karşı duruş var. Merkezde ise ülkenin çıkarları. Rejim, nükleer programı ülkenin çıkarları ile birlikte emperyalizme karşı oluşa bağladı. O yüzden, halkın neredeyse tamamından destek topluyorlar,” dedi.
Hal bu ise, kaçınılmaz soru, Obama’nın İran’la ilişkileri yeniden başlatarak istediği sonuca varma beklentisinin ne kadar gerçekçi olduğu. Cevabı, sene sonunda belli olur. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşme ardından Obama, görüşmelerin ucunun açık olmadığını, sene sonunda doğru yolda olup-olmadıklarını anlayacaklarını söylemişti.
İsrail, İran’ın nükleer programına “bir delilik yapma” pahasına karşı. Bir kesim de İsrail karşıtı olduğundan İran’ı destekliyor. Başbakan Erdoğan bile son Washington ziyaretinde İran’a olmaz diyorsanız, İsrail’e niye evet dediniz benzeri bir söz söylemişti. Ne yazık ki gereksiz ve yersiz bir karşılaştırmaydı. İran bombasının, “silahlanma yarışı” başlatma potansiyeli bir yana, kullanılma olasılığı hayli yüksek. Anlamsız kızgınlıklara kapılıp, olmayacak şeye göz yummamak gerekir. Türkiye’nin resmi politikası da zaten budur. Hepimizin nükleer deliliğe dur deme sorumluluğu vardır.
Categories: HaberTürk