tdaloglu@yahoo.com

Açılamayacak davaya Amin demek…

Başbakan Recep Tayip Erdoğan dün kızgındı. Amerika’nın çeyrek milyonu aşkın diplomatik yazışmasını kamu malı haline getiren Wikileaks’den öğrenilenlerin tartışma yaratmasına adeta dellenmişti. Muhalefete ve medyaya çattı. Kendisinin dürüstlüğünden şüphe edenlerin vatanperverliklerini sorguladı. Ve kızgınlığını frenleyemedi, Amerikalı “diplomatlar hakkında ulusal, uluslararası bütün yargı süreçlerinde bu süreci devam ettireceğiz,” dedi.

Topun ağzına – lafın gelişi – Ankara’da olduğu yıllarda “istenmeyen adam” ilan edilen Amerika’nın Türkiye’deki eski büyükelçilerinden Eric Edelman gitti. “İki kaynağımızdan Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz banka hesabının olduğunu duyduk,” diye yazmış Edelman 30 Aralık 2004’te. “Varlığının oğlunun düğününde takılan takılardan geldiği ve Türk bir işadamının Amerika’da okuyan dört çocuğunun da eğitim masraflarını karşıladığını söylemesi inandırıcı değildir,” diyerek de Erdoğan’ın gelirini sorgulamış.

Başbakan belli ki bu gelişmelerden son derece rahatsız. “İsviçre bankalarında bir kuruş param yok,” derken Erdoğan’ın uzun süredir görülmediği kadar sinirli olduğu dikkat çekiyordu. “İspat ederlerse bu makamda durmam,” dedi Başbakan. Wikileaks’e kafası atıp “istifayı” göze alan ilk lider de böylece Türk Başbakanı oldu.

Ama niye? Başbakan, Wikileaks belgelerine karşı neden böyle bir gümbürtü koparma ihtiyacı hissetti? Bağırınca insanlar susturulur, sorgulayamaz, siyasette ne olup-bittiğine bulaşmazlar diye mi düşündü acaba?  Muhalefet sordu, medya yazdı diye mi koptu bütün bu gürültü? “Başbakan size bakın ne diyor? “Hayır böyle bir şeyle ilgim yok” diyorsa YAZMAMAN gerekir. Bu ahlaksızlıktır,” dedi mesela Erdoğan. Ne otoriter bir yaklaşım ama, değil mi?

Başbakan, gazetecilerle konuşacak. İddiaları yalanlayacak. Onlar da hiç bir şey olmamışcasına gazetelerinde, televizyonlarında, radyolarında tek satır bu konuya değinmeyecekler. Es kaza dem vuracak olurlarsa da kendilerini “ne idüğü belirsiz” birilerine kullandırmış olacaklar. Tabii, tabii, böyle özgürlüklerimiz arta arta bitemiyor… Yine de bu hiddetin hikmetini anlayabilmesi zor. Hani Türkiye’de, Erdoğan ve AKP dışında doğru yapan bir Allah’ın kulunun olmadığını anladık da Başbakan kendi yaklaşımını hiç ikinciye düşünmüyor mu acaba? Gereksiz bir merak içindeyim…

Lafı baştan söyleyelim. Başbakan’ın savurduğu salvolarının devamı gelmez. Ama diyelim ki Erdoğan sözünün eri; Amerikalı diplomatlara – özelinde Edelman’a – öyle sokak ağzı ile mahkeme yolunu göstermedi. Başbakanlık makamının ağırlığının getirdiği şekilde hesaplayarak konuştu.

Şakası yok, Başbakan Erdoğan eğer isterse Eric Edelman’ı Amerikan mahkemelerinde dava edebilir. Hem de dayanak olarak Ariel Sharon’un, TIME dergisine açtığı hakaret davasını gösterebilir. TIME, 21 Şubat 1983’de kapaktan verdiği haberinde dönemin Savunma bakanı Ariel Sharon’u, Beyrut dolaylarında bulunan Filistin mülteci kamplarını basan milislerin eylemlerini önceden bilmesi gerektiği ile suçlamış ve bu nedenle de bahsi geçen katliamda “doğrudan” rolünün olduğunu ileri sürmüştü. Beklenmedik bir hızla ilerleyen bu davada jüri, TIME’ın haberinde yanlış önermelerin olduğuna hükmetti, ama Sharon davayı kazanmadı. Gerekçesi ise derginin – haber kaynaklarından – edindiği bilgiler ışığında bir yargıya vardığı; bunun da kasıtlı ve bilinçli olarak Sharon’un adını karalamaya yönelik bir eylem olmadığına kanaat getirmesiydi.

Bu da şu demek: Erdoğan Sharon’un yolundan giderse İsviçre bankalarında sekiz hesabının olmadığını – eğer yok ise – pek ala kanıtlayabilir. Buna rağmen ise böyle bir hakaret davasını Amerikan mahkemelerinde kazanma olasılığı, yok. Çünkü Edelman – her ne kadar diplomatik yazışmalar da “yayınlanmış” metinler olsalar dahi – bu belgeyi kamuoyu ile paylaşmak amaçlı yazmadı. Erdoğan’ın şahsını karalamak için girişilen bir komployu ispat etmek de…avukatlar kafaya koyarlarsa olmayan gömleği adama ters giydirirler ama burada jüriyi ikna edebilmek için hayli yaratıcı olmaları gerekir…

Dahası, Erdoğan bir formülünü bulur ve böylesi bir davayı Türk mahkemelerinde açmaya karar verirse, iş o zaman daha çetrefilli bir hal alabilir. O takdirde Başbakan, Türkiye’nin emekli ve gelecek diplomatlarını başlarına böyle “sızma, çalıntı belge” sonucu bir utanç geldiğinde bir de yabancı başkentlerde olası “hakaret davalarının” potansiyel davalıları olarak ortaya sunmuş olur. Türk-İsrail ilişkilerini düşünmeyi bırakabiliyorsanız, bir an için unutun…Türkiye’nin Yunanistan ve Ermenistan ile ilişkilerini anlatan kriptolarda neler olabileceğini tahayyül edin; tabii Yunanlıların ve Ermenilerin de ellerine böyle olası bir fırsat geçecek olursa kabaracak iştahlarını…

Elbette Başbakan Erdoğan, “korkunun ecele faydası olmaz” diyerek bunların hiçbirini kaale almayabilir. Ama Başbakan, haziran ayında üçüncü defa iktidara gelme kararlılığında. Sonrasında ki başkanlık sistemi ile emellerine daha gelmeden…Bu durumda, Başbakan’ın Amerika’ya Wikileaks yüzünden açacağı bir (hakaret) davası seçimlere kadar AKP’nin yolsuzluk iddialarını gündemde tutar. Hem de ipler Amerikalı bir yargıcın eline veriliverir. Washington da ne yapar, eteğindeki hangi taşları dökmeye karar verir, önceden kestirilemez…

Kısaca, Erdoğan gibi yılların siyasetçisinin, sandık ortaya çıkmışken öyle “yolsuzluk” iddialarının “aklanacağı” iddiasıyla vaktini “mahkeme salonlarında” harcamaya kalkışması pek normal gelmiyor. Başbakan, bağırdıkça, tehdit ettikçe, sokaktaki halk kendisini daha fazla seviyor ve sahipleniyor diye öngörüyor. Ve doğru da diyor. Halk, Erdoğan’ın bu tarzını severek bağırlarına basmış durumda…

Son olarak, Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği’nde siyasi müsteşar John Kunstadter’in 8 Haziran 2005’te yazdığı bir başka kriptoya dikkat çekmeden olmayacak. Kunstadter, İçişleri Bakanı Abdülkadir “Aksu, Emniyette organize suçlar daire başkanı – tanınmış Gülencilerden biri – Hanefi Avcı’yı, tam AKP’yi kalbinden vuracak yolsuzluk soruşturmalarını başlatacakken Erdoğan’ın emellerini yerine getirmek için lağvetti,” diye yazıyor. İlginçtir Avcı, yakın bir süre önce bir kitap yayınladı. Gülen hareketinin emniyetin içine nasıl sızdığını detaylandırdı. Ve ardından “terörist” suçlamasıyla tutuklandı. Daha bilmediğimiz ne kadar çok şey var, Allah bilir…

Categories: HasTürk