tdaloglu@yahoo.com

Ermeni tasarısı için kritik hafta

Geçenlerde,  Donald Quataert’in Osmanlılar üzerine yazdığı bir kitabını okuyordum. Koca imparatorluğun, tüyleri didik didik yolunmuş bir tavuk gibi paramparça edildiğini yazıyordu. Ermenilerin yaşadığı trajediye de yer veriyordu. “Osmanlı askerlerinin ve sivil vatandaşlarının ellerinde, 1915-1916 yılları arasında 600 bini aşkın Ermeni öldürüldü.”

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, bu ölümlerin “soykırım” niyetiyle gerçekleştiği kanaatinde. Ona göre milyonlarca Türk’ün de aynı dönemde ölmüş olması, kalıcı bir sorun teşkil etmiyor. Çünkü onları, savaş mağduru olarak kabul ediyor. Pelosi’ye göre mesele ölenin soyunda değil, öldürenin niyetinde düğümleniyor.

Osmanlı tarih olalı bir asır geçse de üzerinde uzlaşılamayan tartışma konusu bu. Türkiye, mirasını devir aldığı Osmanlı’nın, bir soyun sonunu bitirmek için ölüm emri verdiğine şiddetle karşı çıkıyor. Bizim atalarımız böylesine hain bir katliam yapmış olamazlar haykırışı, bu nedenle.  Bir diplomatımızın ifadesiyle “alnımıza sürülmek istenen kara lekenin” adı bu itham…

Ama Pelosi, inatçı. Kendince, prensipleri ve doğruları için mücadele veriyor. Ki Kasım ayında meclis başkanı olarak koltuğunu kaybetse de görevini devir etmeden, bu yıl içinde dış ilişkiler komitesinde kabul edilen Ermeni tasarısını genel kurul gündemine alma niyetinde, nabız yokluyor…

Türkiye’nin Washington büyükelçiliğinden geçen cuma yapılan açıklamada, “Tasarının Genel Kurul gündemine gelebileceği yolunda sabah erken saatlerde alınan duyumlar üzerine Lobi şirketimizle birlikte hazırlanan strateji çerçevesinde süratle harekete geçilmiştir,” deniyordu.

Kongre kaynakları ise tasarı genel kurul gündeminde oylamaya açılırsa kaç vekilin destek vereceğinin hesabını yapmaya çalıştıklarını söylüyorlar. “Whip count” denilen bu sayımı “devlet sırrı” gibi gizli tutuyorlar – şimdilik. Pelosi’nin kararını yarına kadar vereceğini belirtiyorlar…

Pelosi, üç yıl önce, benzeri bir tasarıyı da genel kurul gündemine almaya niyetlenmişti. Sonrasında ise ağır bir siyasi yenilgiye uğradı. “Şimdi başkanlık koltuğunu kaybetti. Ve yine aynı tasarının geçmesi için devreye girdi. Siyaseten ne kazanmayı hedefliyor?” diye soruyorum karşımdaki yetkiliye.

“Pelosi, Ermenilerin oyları olmasa da kendi bölgesinde seçimi kazanır. Mesele, o değil. Bu davaya inanıyor,” diyor Kongre çalışanı. “Tabii bir de şu var: Eğer geçerse, Ermeni davasını güdenlerin Kraliçesi olacak. Bunun için de denemeye değer. Olmadı, siyaseten hiç bir kaybı olmaz. “

Bir diğer yetkili, “Soykırım olmamıştır diyen vekil tanımıyorum ben,” diyor. “Amerika için bütün mesele bu tasarı geçerse bunun ülke çıkarlarına nasıl hizmet edeceği. Eğer Obama yönetimi, bu yıl, geçmiş yıllarda olduğu gibi tasarıya karşı harekete geçmezse, bu, vekillerin kararına yansır.”
Kongre’de, milenyumdan beridir bu tasarı her geldiğinde koridorları aşındırdığım için sanki tecrübeme güveniyorum. İddialıyım. Konuştuğum yetkililerden işittiklerim, endişelendirmiyor beni. Ortalık gerilir ve geçer diyorum. Yine de bu tasarının, kabul edilmesi için yüz defa değil, bir defa geçmesi gerektiğini anımsayıp, bir başka yetkiliye daha ulaşıyorum.

“Pelosi, Türkiye karşıtı değil,” diyerek lafa başlıyor karşımdaki yetkili. O da diğer Kongre çalışanları gibi Amerikan kamuoyunda bu olayın “soykırım” olarak kabul gördüğünü vurguluyor. Gerçi Türk diplomatlar da Amerikan kamuoyunu ve akademisini çoktan kaybettiklerini teslim ediyorlar. Türk büyükelçileri, Kongre’de de bu mücadeleyi kaybetmemek için çaba sarf ediyorlar. Zira Amerikan Kongresi, bu yönde bir kanaat belirtmediği sürece kamuoyunun ne düşündüğünün devletler arası ilişkilerde pek anlamı yok.

Etkin bir Kongre çalışanı ise “Eskiden Türkiye’nin önemli bir ülke olduğunu anlatmaya çalışırdık. Şimdi de öyle bir hava var ki sanki olduğundan daha fazla önem veriyorlar gibi geliyor,” diyordu sohbetimizde. Sonra ilginç bir tesbitte bulundu. Bu tasarı bu yıl geçecek olursa Başbakan Erdoğan’ın, İran veya İsrail politikaları yüzünden geçmeyecektir dedi. “Erdoğan’ın bu sert uslubu belki bir iki vekil üzerinde etki yapabilir, ama işin özünde bu konuyla diğer meselelerin hiç bir bağlantısı yok. Tabii eğer tasarı geçecekse, bunun Erdoğan’ın başbakanlığına denk gelmesi iyi olabilir.”

Türkiye’de muhalefet ise Erdoğan’ın politikalarının memleketin çıkarlarını tehlikeye attığı endişesini yaşıyor. Erdoğan’ın gözetiminde veya değil, bu tasarının kabülüne itirazı var. Ama sürpriz olur ise fatura – kesinlikle – Başbakan’ın, İran ve İsrail politikalarına kesilecektir. Bir de adı bile unutulan Zürih açılımına. Zira Amerikan Başkanı Barack Obama’nın, Türkiye’ye yaptığı tarihi ziyaretin “zaferi” diye sunulan Ermenistan’la ilişkilerin normalleşme projesinin arkası gelmedi.

Özetle, Ermeni tasarısı bu hafta geçerse, Erdoğan suçlanacaktır. Şöyle ki rahmetli Tom Lantos, beş yıl önce meclis dış ilişkiler komitesinin başkanı iken aynı tasarı yine gündemdeydi. Kongre’de, Türkiye’nin en şahin savunucusu olan Lantos, 1 Mart tezkeresine olan kızgınlığını yenemediğini ve bu nedenle tasarının lehinde oy kullanacağını söylemişti. Dediğini de, yaptı…
O vakit Abdullah Gül, dışişleri bakanı idi. Washington kulislerinde, Gül ve Lantos’un ağır bir sözlü münakaşaya tutuştukları anlatılıyordu. İddialara göre Gül, Lantos’a, “Siz, bu tasarıyı geçirin, biz de bunun acısını İsrail’den çıkarmasını biliriz,” gibilerden bir tehdit savurmuş. Türkiye’nin, Washington’daki Yahudi örgütleri ile arası da – ilk – o dönemde açılmıştı. Amerika İsrail Kamu İlişkileri Komitesi (AIPAC) ve Amerikan Yahudi Konseyi (AJC) gibi İsrail taraftarı örgütler, Ermeni tasarılarında tarafsız kalmaya ilk o tarihde karar verdiler.

Ama milenyumun başında seferber olmuşlardı. Meclis Başkanı Denis Hastert, 19 Ekim’de tasarının oylamaya alınacağını duyurmuştu. Vekillerin oyunu kullanmasına dakikalar kala ise Hastert, tasarıyı gündemden geri çekmişti. Başkan Bill Clinton’ın, ülkenin ulusal çıkarlarına atıfta bulunduğu bir mektup gönderdiğini açıklamıştı. O dönemde İsrail’in Washington Büyükelçisi David Ivry ise bir sohbetimizde kendilerinin de devrede olduğunu anlatmıştı. “Türk büyükelçiliği o zaman bize telefon açtı. Yardım etmemizi istedi. Biz de elimizden geleni yapmıştık. Yahudi örgütlerinin de devreye girmesi için ben bizzat çağrıda bulunmuştum,” demişti Ivry. Peki, iki ülke ilişkilerine bugün baktığınızda, o kararı nasıl değerlendiriyorsunuz diye sorduğumda, “Türkiye, bizim müttefikimiz; dostumuz. Yardıma ihtiyacım var diye bir taleple geliyorsa, tabii ki yardım ederiz,” demişti.

Bu hafta ise Türkiye, Kongre’de yalnız. Clinton döneminde olduğu gibi Amerika’nın ulusal çıkarları göz önüne alındığında bu tasarının – bu hafta da – geçme olasılığı zor gözüküyor. Ama diyelim ki beklenmedik bir sonuç ortaya çıktı, milenyumun başında yaşanan tecrübe gösteriyor ki böylesi bir tasarıyı engellemeye bir tek Beyaz Saray’ın gücü yetiyor. Dostluklar değil, çıkarlar işi bitiriyor…

Categories: HasTürk