tdaloglu@yahoo.com

Ermeni tasarısı geçmedi ama…

“Harika bir Yaşam!” Bir Frank Capra klasiği. 1946 yapımı. Noel günü, televizyonda izledim. Başrolde James Stewart, George Bailey karakterini oynuyor. An geliyor, işler öylesine içinden çıkılmaz bir hale geliyor ki George, neredeyse doğduğuna pişman hissediyor kendini. Ben olmasaydım Poterville’de herşey daha iyi olurdu diye çıldırasıya bir serzenişte. Poterville de doğup, büyüdüğü kasabası. Koruyucu meleği koşuyor imdada. Ve George’a, onsuz yaşamın nasıl olacağını gösteriyor. Öylesi hele katlanılacak gibi değil…

Filmi izlerken, Türkiye’de kimi çevrelerin, geçen hafta, Nancy Pelosi’nin, Temsilciler Meclisi Başkanı olarak görevine elveda etmeden Ermeni tasarısını yeniden gündeme getirme girişimlerine verdikleri tepkileri anımsamaktan alıkoyamadım kendimi. Bir kesim, niyeyse, aklını taktı İsrail ve Yahudi lobisine. Onlarsız yaşamın daha iyi olacağını kanıtlama ve onlara rağmen var olabilmenin ispatı peşindeler.

Niye derseniz – eh, lafı filmlerle anlatımla başladığımıza göre aynen devam edelim. Mel Brooks’un “Genç Frankenstein” filmi. Frankenstein, yardımcısı Igor’la, hortlakların kol gezdiği mezarlıkta kazıya gidiyor. “Ne pis iş bu” diye homurdanırken Igor, “beteri olabilirdi” diyor.
“Nasıl?”
“Yağmur yağıyor olabilirdi.”
Ve şimşekler çakmaya başlıyor.

Başbakan Erdoğan’ın, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan sorunlara yaklaşımına baktığınızda da İsrail’i  “hortlak mezarlıklardan“ sorumlu yegane taraf olarak gördüğü anlaşılıyor. Müslüman toplumlara ise sıfır eleştiri. Başbakan, Igor misali, Türkiye olmasa İsrail’in bugün bölgede “daha beter” işler yapabileceğine inanıyor…

Ve Erdoğan, Türkiye’nin, Washington’da, İsrail ve Yahudi lobisine ihtiyacı olmadan kendi işini halledebilmesini istiyor. Hedef, Ermeni tasarılarını onlarsız başarısız kılabilmek. Amerika’da ki Türklerin kısmen de olsa daha aktif kendi davalarına sahip çıkmaya çalışıyor olmaları da Başbakan’ın elini güçlendiriyor. Aslında doğru olanı da bu. Türkiye’nin ve Türk vatandaşlarının, kendi davalarının arkasında koşturmaları. Zira dökme suyla değirmen ancak bir yere kadar döner.

Yine de bu kez tasarının geçmeme nedeni Türk lobisinin etkin çalışması değil. Gerçi Başbakan Erdoğan’dan ve ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan Beyaz Saray’a giden mektuplara; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun mevkidaşı ile yaptığı telefon görüşmesine dikkat çekmek lazım. Çünkü Türkiye, bu tasarıyı, hiç bir çaba sarf etmeden sonuçsuz bıraktırmadı. Ama üzülerek paylaşmak lazım ki Türkler kendi aralarında dertlenme konusunda bir numaralı başarılı olsalar da Kongre üyelerine ulaşma konusunda hala yetersizler. Temsilciler Meclisi üyelerine giden fax ve mesaj sayısı tek kelime ile – cılız. Yine de geçmişe kıyasla – göreceli olarak – Türk toplumunda olumlu bir değişiklik var.

Ama tasarının bu sefer de geçmeme nedeni, zamanlama. Noel öncesi, herkes, Washington’dan kaçma yarışına tutulmuşken, Ermeni tasarısını geçirmek için kimsenin mesai yapacak hali yoktu. Zira 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi’nin son oturumuna 140 vekil – mazaretleri dolayısı ile – katılmadı. Olanlar da böylesi bir tasarıyı geçirmek için istekli değillerdi. Kongre kaynakları, Yahudi lobisinden de – kimsenin – Türkiye ile ilişkiler sorunlu diye, “vakit bu vakit, haydi geçirin bu tasarıyı“ diye bir şey söylemediğini belirtiyorlar.

Karmel yangınlarını söndürmek için kendiliğinden yardım talebinde bulunmasını ‘siyasi bir kazanım’ haline dönüştürmek isteyen AKP iktidarı ise, İsrail ve Yahudi lobisinin –yıllarca – Türkiye’nin ulusal çıkarlarını kollamak için sarf ettiği vakit ve emeğe karşı hoyratça bir tutum sergiliyor. Bunun nedenini de Shlomo Ben Ami özetlemişdi.

İsrail eski dışişleri bakanlarından Ben Ami ile haziran ayında Tel Aviv yakınlarında ki evinde sohbet etmiştim. “Mesele,” demişti Ben Ami, “İsrail’in Filistin topraklarını işgal ediyor olması; Filistinlilere kötü davranması ise – değişen İsrail değil, Türkiye.” Ve devam etmişti. “Yeni Türkiye, İsrail’le ilişkilerini düzeltmek için Filistinlilerle barış olmasını öncelik görüyor. Erdoğan, kendince doğru olduğuna inandığı barış koşullarını bize dayatmaya çalışıyor. Olmayacak iş.”

Peki, yeni senede işler daha kötüye gider mi? Hayli mümkün.  Çünkü bir kesim, İsrail ve Yahudi lobisi söz konusu olunca öyle takıntılı ki – onlardan hiç bir hayır çıkmayacağında sabit fikirli. Yılların dostluğunu yanında tutmak yerine, karşısına almak üzere kararlı bir ekip var. Yumurta atan öğrencilerin hapse girmeyi hak edebileceklerini düşünüp, askere demir çubukla saldıran insani yardım aktivistlerinin masum olduğunu savunabilen bir zihniyet. Taraflı. Hem de koyu taraftar. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde Ermeni tasarısının geçmesini Müslüman üye Keith Ellison’ın bir ‘evet’ oyuna bağlayabilecek; ve sonra da politikalarımızda ‘dini’ kullanmıyoruz diyebilecek kadar da inkarcı.
Üzgünüm, daha kötüsünü henüz yaşamadık.

Categories: HasTürk