tdaloglu@yahoo.com

Gül, Meşal Ziyaretini Anlattı

http://www.hasturktv.com/bottom_boxes/76.htm

“Sana, çok az insanın bildiği bir şey söyleyeceğim” diyince Abdullah Gül, dikkat kesildim. CNN’de, pazar sabahı, Fareed Zakaria’nın hazırlayıp-sunduğu programı izliyordum. “Hamas’ın seçimi kazandığı günün ertesi, aradım onları. O zaman, dışişleri bakanı idim. Seçimi kazandınız, artık sorumluluklarınız farklı dedim,” diye anlatmaya başladı Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. “Ertesi günü bize gelmek ve konuşmak istediler. Ve Ankara’ya geldiler de. İsrail, bunu biliyor. Ve onlara (Hamas’a) şimdi yönlerinin farklı olması gerektiğini söyledik. Demokratikçe seçildiniz. Terör, o saçma sapan roket atışlarını, bütün bu şeyleri sonlandırmalısınız. Ve Amerikalı ve Avrupalı halkları kucaklayıp, bağımsız devletinize kavuştuğunuzda İsrail’le yaşamaya hazır olduğunuzu söylemelisiniz. Yani, biz, İsrail’e çok yardımcı olduk,” dedi.

Gül’ün açıklamaları belki bilinmeyen bir denklemi gün ışığına çıkarmadı. Ama Radikal gazetesinin etkin köşeyazarlarından Murat Yetkin, o günlerde, Hamas lideri Halid Meşal’ın, Ankara’ya geleceğinden “15 Şubat öğle saatlerine dek Dışişleri üst yönetiminin” haberi olmadığını yazmıştı. Dahası, Yetkin, “Hamas’ın bu kadar erken gelmek isteyeceğinin tahmin edilmediği izlenimi hakim olmaya başlıyor. Yani futbol argosuyla bir ters köşede kalma durumu söz konusu,” demişti. (Murat Yetkin, Hamas Ziyareti: Gölgede kalan yönler, 21 Şubat 2006) Gül’ün açıklamaları gösteriyor ki “dışişleri bakanı” olarak – en üst seviyede – bu trafiği bizzat kendisi yürütüyormuş. Ankara için Meşal’in gelişinde ve zamanlamasında da herhangi bir sürpriz durumu yokmuş. Bilgisi olmayan olsa olsa “diplomatlar” gibi gözüküyor…

Ancak mesele, Türk Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi AKP’nin bu girişimlerinin İsrail’e ne kadar yardımcı olabildiğinde düğümleniyor. İsrail Savunma Bakanlığı’nın resmi verileri bu soruya somut yanıtı sağlıyor. Bakanlık sözcüsü, “Hamas seçildiğinden beri İsrail vatandaşlarına yönelik roket atışlarında istikrarlı bir artış gözlemliyoruz. Hamas’ın, (El Fetih’i yenerek) Gazze’yi ele geçirdiği güne kadar (25 Ocak 2006 – 14 Haziran 2007) İsrail’e ayda ortalama 102 saldırı vardı – bu, yüzde 650 artışa tekabül ediyor,” diyordu. (Raporun tamamına ekteki linkten ulaşabilirsiniz: http://idfspokesperson.com/2009/01/03/rocket-statistics-3-jan-2009) Tabii, İsrail’in, Gazze’den o dönemde çekilmiş olduğunu da göz önüne almak gerekli.

Daha öteye gittiğimizde, İsrail Cumhurbaşkanı Shimon Peres, olaylı Davos toplantısında, “Hamas Gazze’ye geldiğinden beri beş bin roket, 400 havan saldırısı yapıldığını gördük. Nereye attıklarını bilmeden attılar,” diyordu. “Siz öldürmesini iyi bilirsiniz,” diye çıkışan Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan ise “Bu nasıl bir füzedir ki ölen yok!” diyerek karşılık veriyordu. Gazze’deki operasyonun içeriğini ve İsrail’de roket saldırılarından kaç kişinin öldüğünü bir an için kenara koyabilirsek, bir NATO üyesi Türkiye’nin, Hamas’a evsahipliği yapma gerekçesinin başarısızlıkla sonlandığını tesbit edebiliriz. Bir diğer deyişle, Gül’ün “terörizmi, saçma sapan roket atışlarını” bırakın telkini Meşal’in bir kulağından girmiş, ötekinden çıkmış. Hamas, Türkiye’yi, iplememiş.

Buna rağmen, Erdoğan, haziran ayında, bir Amerikan televizyonuna verdiği röpörtajda – haala – Hamas’ın seçimleri kazanmasına rağmen topraklarını yönetmesine izin verilmemesinden yakınıyordu. “30’u aşkın insanı hapse attılar, çünkü teröristler dendi. Soru şu, o zaman bu seçimden önce niye konuşulmadı? Niye seçim sonrası gündeme geliyor? Bir tarafta demokrasi diyeceksiniz ama öte tarafta demokrasi dışı eylemlerin içinde olacaksınız. Bunun izahı kolay değil,” diyordu. Başbakan Erdoğan, Filistin yönetimi başbakanı Salam Fayad’ın da hiçbir kredibilitesinin olmadığını savunuyordu.

Burada bir parantez açalım: İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim birimlerinin inşaatına getirdiği morotoryum dün son buldu. Filistin’le başlayan doğrudan görüşmelerin geleceği de bu hafta kritik bir sınavdan geçecek. Bu görüşmelerin “kesintisiz” devamı – şüphesiz – bölge için olumlu bir adım olacaktır. Ve diyelim bu dönemeçten geçildi, Türkiye, doğrudan görüşmelerin başladığı gün Hamas’ı – 4 İsrail vatandaşını rastgele seçip öldürmesinden – ötürü kınamadığı ile kalacak.

Bu tablo karşısında, Cumhurbaşkanı Gül’ün iddia ettiği gibi Türkiye’nin “İsrail’e karşı” olmadığına  inanmak giderek daha da zorlaşacak. Türkiye, bölgeye barış getireceği iddiasıyla Hamas, İran ve Suriye’ye (bu yazıda son ikiliye değinmedik gerçi ama…) geçtiği kıyakların karşılığında – bölgenin zorlu ilişkilerinde – dengesini kaybetmiş olarak kalacak. Ama “dış politika söylemimiz iyi değil,” diyen Gül, bir özeleştiri yapıyor ve “Kesinlikle Arap dünyası izliyor. Eğer (İsrail’e karşı) sesinizi yükseltirseniz, tabii ki insanlar bayılıyorlar,” dediğinde yeni bir döneme girildiğinin mesajını veriyorsa, o başka.

Ama Gül, New York’ta, Peres’le görüşmesini, Mavi Marmara meselesine dair “özür ve tazminat” olmadan olmaza bağladığı için de İsrail’le ilişkilerin yakın gelecekte düzelmesi ve bölgesel ilişkilerde yeniden bir dengeye kavuşulması zor gözüküyor. Bu da Türkiye’yi, Ortadoğu sürecinden dışlayacaktır. Ve kimbilir, belki, Türkler için en hayırlı olanı da bu olacaktır…

Categories: HasTürk