Alternatifsiz demokrasi olmaz
Washington’da, Türk siyaseti ile ilgili sohbetler uzun zamandır AKP’nin alternatifi olmadığında düğümlenir. Bu argümanı kim yapsa, Türkiye’nin bir demokrasi olduğunu hatırlatmak zorunda hissederim kendimi. Zira, demokrasilerde mutlaka alternatif vardır. Teknik olarak da muhalefete oy veren kitle, Türkiye’nin alternatifsiz olmadığını kanıtlamaktadır. Ama iktidara talip ciddi bir muhalefetin noksanlığı da inkar edilemez. Bu da Türk demokrasisinin en büyük zaafıdır.
Memlekette, demokrasimizin güçlendirilmesi için kat etmemiz gereken yol bir türlü kısalamıyor. Mesela mahkemelerin önünde, önyargıya kurban gitmeden, hak aranabileceğine dair inanç giderek azalıyor; emniyete veya askeriyeye bağlı güvenlik güçlerinin işlerini iyi niyetle ve dürüst yaptıklarından kuşku duyuluyor; serbest ticarette dahi ayakta kalabilmenin yolunun siyasilere yakın olmaktan geçtiği savunuluyor; bürokraside rüşvet ve yolsuzluğun talihsiz karnesi iyileşemiyor; ifade özgürlüğüne karşı darbeler devam ediyor ve dini özgürlükler konusunda toplumun toleransı artmıyor.
Neticede, geleceğe duyulan güven pek iç açıcı gözükmüyor. Yakın coğrafyamızda yaşanan bitmek bilmez sorunlar da bunun üstüne binince siyasetten hayır çıkmaz gibi geliyor. Ama geçtiğimiz yüzyılda dünya savaşlarını, soğuk savaşı, faşizmi, komünizmi ve askeri darbelerimizi geride bıraktığımız dönemlere bakacak olursak bir şekilde memleketin hep iyileşerek, gelişerek ilerlediğini de gözlemliyoruz. Şu aralarda ise mesele yarının Türkiye’sini nasıl şekillendirmek istediğimizde kitleniyor.
Amerika’daki çevrelerin bir kısmı AKP’nin cumhuriyetin kuruluşuyla köklü bir hesaplaşma içinde olduğunu savunurken, diğer bir kesim de bugün yaşananların yalnız askeri darbelere ait bir siyasi hesaplaşma olduğu kanaatinde birleşiyor. Deniz Baykal’ın sürpriz gelişmeler sonucu istifası ardından konuştuğum Amerikalı bir yetkili siyasi açıdan bakıldığında CHP’nin bu ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendireceğini merakla takip edeceklerini söyledi.
Amerikalı yetkililer, ısrarla ve haklı olarak, “Biz, Türk halkının seçtiği hükümetle çalışmak zorundayız. Eğer muhalefet, memleketin yanlış yönetildiği paniğini yarattığı kadar iktidara gelebileceğine dair de kendine güven duyarsa, belki bir sonraki seçimde onlar ülkeyi yönetirler. Biz onlarla da çalışmaktan büyük memnuniyet duyarız,” diyorlar.
Türk halkı bir sonraki seçim sandığına gittiğinde elbette kendi tercihini özgürce belirleyecektir. Ancak şu var ki Amerika, kendisi ile barışık, kapitalizme açık, radikalizm ve şiddete karşı bir Müslüman grup yaratmak istiyor. Bu bağlamda Amerikalılar için AKP’nin ve Fethullah Gülen hareketinin temsil ettiği Türkiye son derece cazip geliyor. Onların da ne olduğunu tam anladıklarından değil. Ama merak arttıkça, Fethullah Gülen cemaatine ait iş ve yatırımların bu ülkede daha yakın incelemeye alındığı görülüyor.
Amerikalı yetkililer, CHP’nin veyahut diğer muhalif partilerin iktidar olmaya karar verecek olurlarsa dindar çevrelerle köprüleri nasıl kuracaklarını merak ediyorlar. Bu da çok doğal. Washington’da CHP’nin bir izi yok. Ama iktidar partisi olarak AKP, burayla ilişkileri son derece sıkı tutuyor; Fethullah Gülen cemaati ülkenin dört bir tarafında yaygın; BDP, Washington’da yeni temsilcilik açtı. Dilerim CHP inadını bırakır ve Washington’la farklı bir diyalog sürecine girer; kendini anlatır. Türkiye’de iktidar olmaya kararlı olan herkesin yolu öyle ya da böyle hep burayla iyi ilişkilerden geçmiş.
Categories: Washington Notları